Ramazan Çakırcı'nın kaleminden "Sendikacılığın hokkabazları"

Ramazan Çakırcı'nın kaleminden "Sendikacılığın hokkabazları"

Giovanni Papini’nin “Olmayacak Şey Satıcıları” isimli bir hikâyesi var. İrlanda’nın küçük bir şehri olan Galway’da geçen hikâyeye göre her yıl memleketin dört bir yanından satıcılar, cambazlar, hokkabazlar, çalgıcılar ve sayısız bir köylü kalabalığı...

Giovanni Papini’nin “Olmayacak Şey Satıcıları” isimli bir hikâyesi var. İrlanda’nın küçük bir şehri olan Galway’da geçen hikâyeye göre her yıl memleketin dört bir yanından satıcılar, cambazlar, hokkabazlar, çalgıcılar ve sayısız bir köylü kalabalığı katılımıyla Saint Patrick panayırı yapılır.

Hikâyede, gün batmak üzere iken etrafta şüpheli, büyülü bir havanın peyda olduğu bir açık hava tiyatrosunda çam tahtasından iki masanın arkasında duran, kendilerine papaz edası verilmiş iki yaşlı adamın tiyatrosundan bahsedilir.

Papaz kılıklı iki ihtiyarın önündeki masaların birinde güneşin son ışıklarında parlayan aynalar, diğer masanın üstünde şişeler vardır. Kadifeler giyinmiş ihtiyar aynayı kaldırıp bunun geçmiş zamanı yansıtan, istenildiği zaman içinde ölmüş babalarınızın görüntülerini görebildiğiniz bir ayna olduğunu söylerken, diğer ihtiyar ise masadaki şişeyi kaldırıp şişedeki içeceğin bir kaç damlasının can çekişen veya ölmüş kişileri dirilttiğinden bahseder.

Önünde ayna olan ihtiyar, aynanın birini kaldırıp “Bu gelecek gerçekler aynasıdır. Ona saatlerce bakarsanız geleceğin başlıca olaylarını ve öleceğiniz dakikaya kadar görebilirsiniz” derken, diğeri “Bu şişedekini içerseniz yirmi yaş gençleşirsiniz.” der.

Bu karşılıklı organize tiyatro son ayna ve son şişeye kadar devam eder.

Sayıları çok az olan izleyiciler bu büyünün tesirine kapılmış suskunluk ve şaşkınlıkla gösteriyi izlerler.

İhtiyar göstericilerin mallarını satmak için acele etmeyip, arada bir aralarında fısıldaştıklarını söyleyen hikâyenin kahramanı, “Yürüdüm, kırlara saptım… Birkaç yüz adım ilerlemiştim ki aklıma geldi: Ya hepsi doğru ise? Ya bu ihtiyarlar şarlatan değilse? O zaman dayanılmaz bir arzuya kapıldım. Döndüm ama orada ihtiyar şarlatanlardan eser yoktu. Sahne ise perdeleriyle beraber kaybolmuştu.” diyor ve hikâye burada bitiyor.

Bu hikâyeyi neden anlattım? Çünkü eğitim çalışanları bu hikâyedekine benzer şarlatanları her gün izliyorlar. İftira, yalan, dolan, şantaj ve tehditle her gün farklı bir tiyatro sahneleniyor.

Öğretmenlere, okul yöneticilerine iftira atan, namuslarına dil uzatan, onursuzlukla suçlayan bu şarlatan yapının her yalanı da kısa süre içinde ortaya çıkıyor.

Son olarak, Hatay/Kırıkhan ilçe temsilcilik binamızda çekilmiş bir fotoğrafta, emektar ilçe temsilcimizin okul müdürü, temsilcilik binamızın da müdür odası olduğunu iddia eden malum yapının mumu, yatsıya bile kalmadan söndü. Öncelikle sendika binasına bizzat gelip “sendikal mücadelede ben de varım” diyen koca yürekli öğretmenimizi ve ilçe temsilcimizi tebrik ederim.

Aslında bu ahlaktan nasipsizlerin şuursuz çırpınışlarla sağa sola saldırmalarının sebebini iyi biliyoruz. Bunların nevrinin dönmesine neden olan şey, Eğitim-Bir-Sen’in şube ve temsilciliklerinin disiplin, azim ve tam bir adanmışlıkla yaptıklarını yapmaya mecallerinin olmamasıdır. Eğitim-Bir-Sen teşkilatlarının yaptıklarını onların havsalası almıyor. Hedefi, hayali ve takati yetmeyen, ‘çamur at izi kalsın’ anlayışıyla hareket etmeyi sendikacılık sanan bu yapı, şapkasını önüne koyup nerede yanlış yaptığını düşünmek yerine yalan, iftira ve manipülasyona sarılıyor.

Eğitim çalışanlarının büyük bir kısmı bunları çok iyi tanıyor. Ancak göreve yeni başlayan öğretmenlerimizin bir kısmı bu yapıyı tam tanımıyor olabilir. İsterim ki bu öğretmenlerimiz de tezviratı ve müfteriliği meslek edinenleri daha iyi tanısınlar.

Bunlar, manipülasyon yapmak için her konuda karalama yapmayı, çaldıkları karayı her yere duyurmayı ve bu alışkanlıklarını ilgili ilgisiz her kuruma çocukça bir üslupla “etiketlemeyi” marifet sanmaktadır. Sendika binasına bizzat gelip “sendikal mücadelede ben de varım” diyen öğretmenin üyeliği anlaşılan çok zorlarına gitmiş olmalı ki, hokkabazca etiketleme yaparak, müdür odasında “Baskıyla Üyelik Selfi’si” başlığıyla bir öğretmene ve temsilcimize iftira attılar. Bu yapının saldırıları Eğitim-Bir-Sen’i aştı, tüm öğretmenlerin itibarına bir saldırıya dönüştü.

Bunlar, üstü kapalı göndermelerle geçmişte Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatını, şimdi ise taşradaki yönetici, öğretmen ayırt etmeden kendilerinden olmayan herkesi, kendi vasıfları olan çetelikle itham edebilecek kadar fütursuzlar. Çünkü bu vasfı, emekli bir generalin kurduğu Ulusal Birlik Platformu’na ev sahipliği yapacak kadar kendileriyle özdeşleştirmişlerdir.

Özgünlüğü ve özgürlüğü olmayan bu yapı, 28 Şubat dönemi hükûmetinde bakanlık yapanların makam arabalarının bagajlarında üye formu taşıttı. Bu dönemde sendika dışı etki ve alanlardan destek alarak, bakan ve bürokratlar aracılığıyla eğitim çalışanlarına baskı kurarak tehdit ve şantajla 7-8 ayda yüz bini aşkın üye yaptı. Aynı fotoğraf karesinde yan yana verdikleri pozlardan da anlaşılacağı gibi bağımlı sendikacılık alışkanlıkları bitmiş değildir, hâlâ devam etmektedir.

Katakulliye getirip zorla üye yaptıkları eğitim çalışanları, bu malum sendikanın ne olduğunu öğrendikten sonra, buradan ayrılınca ‘hain’ damgası yediler. Bu da yetmedi. 2008 yılında önlenemez bitişlerini engellemek için ahlaksız bir yöntemle, yüzlerini maskeleyerek, istifa eden üyelerine ‘Genelkurmay’ antetli sahte mektuplar göndererek şantaj yaptılar.

Bunlar, değil üyesine sahip çıkmak, üyelerinin iradesi(!) ile seçilmiş genel başkanlarına bile sahip çıkamayacak kadar iradesizdir. Kaç genel başkanlarını hangi yöntemlerle harcadıklarını dünya âlem bilir. Tezviratta usta oldukları için sözün başında anlattığım hikâyedeki iki ihtiyar şarlatan kadar mahir ve büyüleyicidirler.

Bu yapı, 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı karanlık gecede, gün ağarıncaya kadar demokrasiye ve millet iradesine sahip çıkan hiçbir mesaj vermemiştir. Yöneticilerinin önemli bir kısmı renk vermediği gibi, bir kısmı ise devlete, millete, millî değerlere karşı yapılan alçak kalkışmaya destek mesajı veren bir tutum takındı. Ancak gün aydınlanınca, âdetleri olduğu üzere, geceden kalan tüm izleri silmeye çalıştılar.

Bu faili malum onur katillerinin insan ahlakına ve onuruna verdikleri hasar saymakla bitmez. Hayatları, gerçekleri çarpıtmak üzerine bina edilmiş sendika görünümlü bu hokkabazlar, ustalıkla cambazlık, şarlatanlık yapabilir, ancak şunu bilmelidirler ki eğitim çalışanları, şarlatanların yalan dolanla ürküterek veya gözlerini boyayarak aldatabilecekleri Galway köylüleri değildir.

Ramazan Çakırcı

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum